Cin Nedir ve Özellikleri


Cin, gözle görülmeyen, bir şeyi örtmek mananına gelir. 
Cinlerin atalarına“cânn” isimi verilir.
Cin mana olarak, “örtülü” ve “saklı”, terim olarak ise, insanın 5 duyusuyla algı edilemeyen, fakat insanlar gibi şuur ve isteme sahip bulunan, ilahi buyruklara uymakla yükümlü tutulan ve mümin ile kafir gruplardan oluşan bir varlık türü mananına gelmektedir.
Kur’an-ı Kerim’de Cinler
Kur’an-ı Kerim’de “CİN” kelimesiyle, toplumumuzda ise yerel olarak değişik isimlerle adlandırılan ancak gerçekte normal insanlar tarafından görülemeyen varlıklardır. Bu da, cinlerin duyu uzuvlarından gizlenen bir varlık olduğunu ortaya koymaktadır.
Kur'an'a göre insan topraktan, cinler ise ateşten yaratılmıştır: "Cinleri öz ateşten yarattı" (er-Rahmân 55/15), "Andolsun biz insanı, kuru kara çamur­dan, şekillenmiş kara balçıktan yarattık. Cinleri de önceden, zehirli ateşten yarattık" (el-Hicr 15/26-27). Sonuncu âyet cin türünün insan türünden önce yaratıldığını da göstermektedir.
Cinler çeşitli şekillere girebilecek ve insanların yapamayacağı kimi işlerin üs­tesinden gelebilecek beceride yaratılmıştır. Hz. Süleyman Sebe melikesinin tahtını getirtmek istediğinde cinlerden birinin, o daha yerinden kalkmadan tahtı getirebileceğini söylemesi (en-Neml 27/39) bunu göstermektedir. Cinin Hz. Sü­leyman'la karşılıklı konuşması, onların gözle görülebilecek bir şekle girebilecek­lerine işarettir. Allah cinleri Hz. Süleyman'ın buyruğuna vermiş, o da cinleri ağır ve meşakkatli işlerde kullanmıştır.
Cinler de insanlar gibi iman ve ilâhî buyruklara itaat etmekle yükümlüdür­ler: "Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım" (ez-Zâriyât 51/56). Cinler tıpkı insanlar gibi yerler, alınır, izdivaç eder ve çoğalırlar, erkeklik ve dişilikleri vardır, doğar, büyür ve can verirler. Ancak cinlerin ömrü, insanlarınkine göre epeyce uzundur. 
Bazı vaziyetlerde cinlerin insanlara zarar vermesi mevzubahis olabilirse de, müslüman bir kimsenin cinlerden korkmaması ve Allah'ın desturu olmadan, bir varlığın başka bir varlığa zarar veremeyeceğine gönülden inanması gere­kir. Diğer varlıklardan gelebilecek zararlara karşı Allah'a sığınmak gerektiği gibi cinlerden gelebilecek zararlar hususunda da aynı davranış gösterilmelidir. Nitekim Hz. Peygamber'in de cinlerin insanları etkilemesine karşı Âyetü'l­kürsî'yi, Felâk ve Nâs sûrelerini okuduğu bilinmektedir (bk. Buhârî, “Vekâle”, 10; “Fezâilü'l-Kur'ân”, 10; Tirmizî, “Tıb”, 16). Müslümanlar, cinlerden zarar gördüklerini sandıkları vaziyetlerde Hz. Peygamber'den öğrendiği önlemlerle kanaat etmeli, cahil cinci ve üfürükçülerin tuzağına düşmekten sakınmalıdırlar.
Hücresel yapılardan daha fazlasına tesir edebilecek özelliklerle donatılmış ve Kur’an-ı Kerim’e göre “DUMANSIZ ATEŞTEN“, veyahut bugünün deyimiyle mikrodalgadan yaratılmış tam olarak insan bilgisinin net olarak tanımlamakta zorlandığı ancak varlıklarından kuşku edilmeyen Allah’a kulluk görev noktasında insanlarla bir tutulan ve sorumlulukları olan varlıklardır.
CİNLERİN ÖZELLİKLERİ VE YAPISI
Cinler, kökenleri NUR denilen kuantsal enerjinin mikrodalga enerji şekline dönüşmesiyle olmuştur. Şuur mükemmeliyeti olarak, evrende “İNSAN” dan sonra gelmektedir. Karakter olarak insandan daha zayıf bir yapıya sahiptirler. Negatif olarak adlandırılan davranışları çokça ortaya koymaya yatkındırlar ve çoğunlukla bu çeşit işlerle uğraşırlar. Ancak buna karşın içlerinde, iyileri, dine bağlı olanları ve hem de ender de olsa evliyaları vardır. En büyük özellikleri ve eğlenceleri, insanların zayıf taraflarından yararlanarak, uygun olan yapıları dolayısı ve nedeniyle, onları kendilerine bağlı kılmak, istediklerini yaptırmak, sanki kulları olarak kendilerine hizmet vermelerini sağlamak, taptırmaktır. Muasır verilerle bugün değerlendirebildiğimiz ancak ne var ki, 1.400 den fazla yıl önce Kur’an’da mucize olarak yaratılmışlar şöyle izah etmiştir:

Kuantsal orijinli şuurlu varlıklar … Nurani olanlar ……….. MELEKLER

Mikrodalga orijinli şuurlu varlıklar … Ateş yapılar ……….. 
CİNLER

Moleküler orijinli şuurlu varlıklar … Biyolojik bedenliler … 
İNSANLAR

Bunların her biri yaşadıkları boyutun kapsamı ve gücü bakımından diğerini istediği gibi yönlendirebilecek güce sahiptir. Kuantsal orijinli melekler, hem cinler ve hem de insanlar üzerinde etkileme mekanizmasına sahipken; cinler, insanları bir dereceye kadar yönlendirmede kabiliyetlidirler. “Cinler“, Kur’ân anlatımıyla “MA’RIC” ve “Semum Ateşten”, başka bir deyişle “Biyolojik bedene tesir edip, ışınım zehirlenmesi alana getiren mikrodalga” bedene sahiptirler …

Bizim öteki dünya alemi, ruhlar alemi, berzah alemi dediğimiz âlemler hep aynı mikrodalga boyut olup; insan ruhları bile gerçekte mikrodalga bedenlerdir. Cinlerin insan beynini mikrodalga impalslar yollayarak etkileme yolları dışında, bir nesneyi hareket ettirme veya yakma gibi özelliklerine de sahiplerdir.

Kur’an’da iki yüzden fazla ayetler cinlerin yaratılışından varlığından insanlardan önce yaratıldığından söz eder ayrı olarak bilhassa Kur-an’ın 72. suresi olan 28 ayetten müteşekkil “Cin Suresi” hep cinlerden söz eder. Bu bakımdan salt bir varlık olarak cinlerin inkarı İslam inancına göre . Pozitif ilim de cinlerin varlığını ve görünmez olduklarını kabul etmektedir.
CİNLERİN TARİHİ VE YAŞADIKLARI YERLER
Cinlerden başka yaratılmış yaratıklarda vardır. Bunların kimilerinin insanların içine karışmaları Süleyman (A.S.) vaktinde yasaklanmıştır. Bunların bazıları eskilerin “Dev” dedikleri İfritler ve cazılardır. Cinler insanlara yakın olan yerlere yerleşmişlerdir. Bazı vakit açıktan insanlarla konuşup görüştükleri bilinmektedir. Çok hızlı hareket yeteneklerinden dolayı insanlara uzaktan haberler verebilmekte hatta semadaki Meleklerden bazı sözleri duyup bunları insanlara söylemekteydiler. Kahinler buradan türemişlerdir. Onlardan aldıklarını insanlara söyleyip hayret ve alaka uyandırmaktaydılar.

Hz. İsa dönemine kadar bu süregeldi. Peygamberliği kabul edenlerde oldu, etmeyip iblisle beraber olanlarda. İblisle olanlar ve İblisin cinnilerden olan çocukları daimi Allah’ın dinine karşı savaş ettiler. İnsanlara görünüp kendilerine taptıranlar dahi oldu. Bunun gibi konular ta ki Rasulullah Efendimiz dönemine kadar oldu. Hatta bunlar Mekke müşrikleriyle ittifak olup Efendimizin (S.A.V.) canına kastı dahi tasarıladılar. Tabii Allah-u Teâlâ onların oyunlarını bozdu.

Rasulullah Efendimiz (S.A.V.) zamanında cinlerin semana çıkmaları yasaklandı. Çıkanlar ise kızgın bir ateş topu ile cezalandırıldı. (Yıldız kayması dediğimiz bazı hadiseler bunlardır). Ayrıca hepsi insanlardan uzak dağlar, tepeler, dere yatakları, İnler vs.vs. yerlere sürüldü ve Rasulullah Efendimiz (S.A.V.) Cin mescidi’nde (ismi sonradan böyle konmuştur) Cinleri çağırarak onlara Kur’an okudu. Onlardan kimileri iman etti ve biat ettiler. Bunların hala biri hariç (EBA YUSUF) yaşamakta ve kendi aleminde en haysiyetli olanlarıdır. Etmeyenler ya başka dinlerde ısrar edip dönmedi ya da İblise tabi oldu.

Cinler 7 kat sufli 7 ulvi alemde ayrılmışlardır. Ulvi alemde olanlar Allah-u Teala’nın müsaadeyi ile bazı Ayet ve Esma’lara müvekkil Hüddam (hizmetçi) olmuşlardır. Kendi aleminde en önde olan yetkili zatlardır. Kendi silsile ve idareleri vardır. Sultanlarından bazıları (Meytatarun, Ahmer, Meymun, Taykel, Kendiyas…) gibi isimleri vardır ve taifelerinin en önündedir. Görev ve görevleri vardır. Bunlara Ardi Melaike denir. Yani Meleklerin hemen arkasında dururlar.

Sufli Alemde olanlar ise Ervah-ı Kabise dediğimiz sufli cin ki bunlar hep sufli işlerle görevlidir. İnsanlara kuruntu veren, yapışan, korkutan, büyü vs. yapanlanlar bunlardır. Bunlarında kendi içlerinde silsile ve sırası vardır. En başları iblis-ı Laindir. Ona tabii işlerde görev almışlardır. Bunlar pis yerlerde yaşarlar. Bir çokları deniz kenarlarına sürülmüştür. Issız pis yerleri, kilise bozması olan yerleri, gayrimüslim olan mekanları mesken edinmişlerdir.
CİNLER NASIL MUSALLAT OLUR
Bilinmelidir ki; Cin’lerin mü’min olanları insanlardan pek uzak durup, onlara karışmaları kesin olarak yasaktır. Ancak bazı haller müstesna. Kişinin kemik ile taharetlenmesi (bu konuda hadis; Kemik ile istinca yapmayınız. Onlar mü’min cinlerden olan kardeşlerinizin rızk’larıdırlar) Ekmek kırıkları üzerine yatmak, bununla tuvalete gitmek gibi bazı hallerde insanlara ilişir ve korkuturlar. Ki sebebi mü’min olmalarındandır. Aksine mü’mine katiyen zarar vermezler.

Bir takım tesbih veya duaların birer “HADİMİ “ başka bir deyişle “hizmetlisi – görevlisi” vardır. Şayet bir kişi oturup, o kelimeyi veya duayı adedince okur, sonra da karşısına dikilen cinden, o an için korkmadan bir şey isteyebilirse, o şey şipşak olur. O Cin’in kendi buyruğuna girmesini isterse, o CİN artık onun hizmetkârı vaziyetine girer. Sufli olanlarda da böyledir. Mü’min insandan uzak dururlar. Çünkü mü’min her an Rabbi iledir. Onu zikreder O’na Kulluk eder. Ancak maneviyatı zayıf olanlar müstesna.

İşte bu tip insanlara daimi sokulup kuruntu verir, her vakit açıklarını arar. Bu izah eder ki pis yerlere mecbur kalıp gittiğimizde Besmele okumadan, Allah’a sığınmadan gitmek, cünüp gezmek, çalgı düğün gibi işlerle uğraşmak, hamamlarda şirret bulunmak,evinde çıplak dolaşmak gibi vaziyetlerdir. Buna benzer vaziyetlerde hemen o kişiye sokulup ona yapışmayı tecrübe ederler.

KaynakCinlerin Esrarı - İmam-ı Şibli 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

CİNLERLE ALAKALI TÜYLER ÜRPERTİCİ BİLGİLER - BÖLÜM 1

Tılsım Çeşitleri

Cin Padişahları